geleneksel meyhane
İKİ SANDAL
“Iç bade, güzel sev varsa akl ü suurun
Dünya var imis ya ki yok olmus ne umurun”
Ziya Pasa
.
.
Meyhanesiz Liman Olur mu?
Barselona’dan Marsilya’ya, oradan Selanik’e, İstanbul’a, İzmir’e dünyanın tüm önemli limanlarının geçmişinde eğer tek ve şaşmaz bir ortak payda aranacak olsaydı bu kuşkusuz meyhane olurdu: Tavern, taverna ya da bizde bilinen adıyla meyhane…
Liman kozmopolit olur ve kralın da soytarının da elini kolunu sallayarak girebileceği tek format meyhanedir. Meyhane sadece yenilen ve içilen mekânlar olmanın ötesinde, kast esaslarının çok daha katı olduğu günlerden bu yana bir ruh hali, bir “erken” demokrasi deneyimi, Balzac’ın “Köylü İsyanı”ndaki ifadesini ödünç almak gerekirse “halk meclisleri”dir. Bu nedenle olsa gerek otokrasi hep meyhaneye karşı olagelmiştir. Meyhane yer altına itilmiş, karanlık, penceresiz birkaç bank ve masadan mütevellit, bir barın etrafında konumlanmış mekânlardır. Dil, din, kültür ve hatta kimi dönemlerde cinsiyet ayrımı olmadan kalabalık bu izbe merkezi kuşatır ve bütün bu çeşitlilik ve farklılıklara rağmen bir arada duruş sergiler. Bu nedenle meyhane kültürü tutucu değil kalenderdir.
Her ne kadar ilk meyhaneler Constantinopolis zamanına kadar uzansa ve pek çoğu bugünkü Galata ve Eminönü çevresinde olmak üzere sayıları birkaç yüzü bulsa da, Osmanlı Döneminde de bu gelenek sürmüştür. Tamamı şehir surlarının dışında ve özellikle liman civarında konumlanan altı yüze yakın meyhane… Her ne kadar kimi kaynaklar “şarap evlerini” yani meyhaneyi bir Bizans keşfi saysa da demek ki, ne hilafet ne de dini kısıtlamalar bu dinamiği yok edememiştir. Meyhane sayısındaki ve çeşitliliğindeki artış (kaptan meyhaneleri, han meyhaneleri, gedikli meyhaneler, koltuk meyhaneleri vb.), sadece limanın ticari canlılığı, nüfusunun artışı ile açıklanamaz. Meyhanelerin yerli müdavimleri de kimi ağır baskı dönemleri dışında sürekli artmaktadır. Bununla birlikte işletmeciler Rum, Ermeni ve Yahudi gibi Müslüman olmayan azınlıklardandır çoğunlukla ve kendi ürettikleri şarabı satarlar meyhanede…
Ne “gedik” adını taşıyan işletme ruhsatları karşılığında meyhanelerden alınan yüklü miktarda vergiler, ne de Dördüncü Murat’ın şiddetli içki yasağı meyhanenin kökünü kazıyabilmiştir. Çünkü meyhane limanın ruhudur.